Ünlü
ilim adamı İbn Haldun Mukaddime adlı eserinin dördüncü bölümünde hava ve iklim
şartlarının insan ahlakı, huyu, seciyesi, mizacı, ruh yapısı ve buna bağlı
olarak da hal ve hareketleri üzerindeki etkilerini açıklamıştır. İbn Haldun bu
araştırmasında o zaman da dünya üzerinde yaşayan farklı kavimlerin ahlaki
değerlerinden örnekler vermiştir. İbn Haldun'a göre aynı hayvan aleminde olduğu
gibi insanlar da bulunduğu iklimin veya hava şartlarından etkilenir. İklimin
sıcak ve soğuk olması hatta insanları yediği gıdalar dahi insanın ruhi ve
bedensel olarak tesir eder. Yani kısaca İbn Haldun'a göre insan toplulukların
yaşadığı çevre ve şartlara göre şekil alır. İbn Haldun'a göre insan tabiatı
üzerinde sadece iklim değil ayrıca toprak çeşidi de tesir eder. Fiziki çevreye
göre insanların bazı kabiliyetleri gelişir ya da zayıflar. Örneğin, kırsal
alanlarda yaşayanların zekaları daha keskin, vücut tenleri daha canlı ve
dinçtir.
İbn
Haldun havanın (ve iklimin) insan ahlakı üzerindeki tesirini anlatırken Sudan
halkını örnek verir. Sudan halkını tanımlarken sıcak iklimin onları
gevşettiğini ve zevklerine çok düşkün olduklarını yazar:
"Hafifliğin, aceleciliğin, zevk ve
keyfe fazla düşkün olmanın umumiyetle Sudanlıların (ve zencilerin,
karakterlerinden ve) huylarından olduğunu görmüşüzdür. Bunların her nağmeye ve
çalgıya göre raks etmeye (dans etmeye) düşkün oldukları ve her yerde ahmak olmakla
nitelendirildikleri görülmektedir... Hararet, sıcak iklimde yaşayan
Sudanlıların/zencilerin yapılarına ve oluşumlarının özüne işlemiştir. Nefislerindeki
hararet de beden ve iklimlerindeki hararet oranındadır."
İbn
Haldun Sudan'la aynı nem oranına sahip deniz sahillerinde yaşayan halkın da, az
çok Sudanlılara benzediğini belirtir. Bu
bağlam deniz sahillerinde yaşayan insanların hararetten aldıkları hafiflik,
ferahlık, soğuk dağlarda ve yaylalarda yaşayan insanlardan daha fazladır.
Hatta
İbn Haldun hava şartları ve iklimin insan üzerindeki etkisi daha ileri götürür
ve iklimin, insanların maişetleri üzerinde dahi tesir ettiğini iddia eder.
Mısır ve Fas halkını örnek verir. O'na göre Mısır halkı sıcak enlemde
yaşadıkları için işlerinde ferahlık, hafiflik ve işlerin akıbetlerinden gafil
olmaktadırlar. Hatta o dönemdeki Mısır halkı değil bir yıl, bir ay yetecek
kadar bile gıda biriktirmezler. Genellikle yedikleri gıda maddelerini
günübirlik pazardan temin etmektedirler. Mısır insanının tam aksine Mağrip
ülkelerinden olan Fas hakkında şöyle der:
"Fas havası soğuk olan yaylalarda yer
aldığı için bakınız halkı, hüzünlü denecek kadar başını eğmiş, kaygılı bir
halde aşırı derecede işlerin akıbetlerini nasıl haddinden fazla
düşünmektedirler! Hatta bir Faslı, iki senelik buğday ve hububat biriktirmekte,
ambarlamak da, yine de depoladıkları gıdadan az bir şey eksilmesin diye günlük
yiyeceğini satın almak için erkenden pazara çıkmaktadır."
Sonuç
olarak, İbn Haldun’a göre insanoğlu fıtraten tabiat şartlarıyla alakadardır.
İnsan yediği ve yaşadığı çevreye göre şekil alır. Bu nedenle insanın farklı iklimlerde ve
bölgelerde yaşaması farklı mizaç ve ruhi değerlere sahip olmasına sebep olur.
Rauf Belge
raufbelge@gmail.com