28 Nis 2013

Climate Change


Climate Change is one of the biggest development challenges of our times. The effects of a changing climate further complicate the world’s efforts to adequately address food security, water insecurity and energy needs. Recent data suggests that the mean global land temperature has risen almost one degree Celsius since preindustrial times, with massive loss of arctic ice, extreme heat waves with record high temperatures, and decreased and changing rainfall patterns. This is being called the “make-or-break” decade; actions taken now could make the difference to how warm our planet will become. Action and collaboration of all countries is required; without such action, it is unlikely that the global community will achieve the emissions reductions needed to mitigate the current climate scenario, and the costs of adapting to the changing climate will have to be borne by future generations.
As emerging climate change mitigation instruments are being established, countries are taking on the task to move their economies to low emissions and climate change resilient Growth. Available technology, combined with strategic planning and adequate financing, can potentially reverse climate change impacts. But decision-makers are not always aware of the need for changing strategies or policies and investments. Also, development practitioners are not always equipped with the tools, or have access to the resources, or are even connected to good practices that can adapt well to local conditions.

Source: The World Bank,Climate Change,Overview.
URL:http://wbi.worldbank.org/wbi/about/topics/climate-change

27 Nis 2013

Dünya'nın çekirdeği 'çok daha sıcak'



Yeni ölçümler, Dünya’nın çekirdeğinin tahmin dilenden daha sıcak olduğunu, 6000 santigradı bulan Güneş'in derecesiyle aynı ısıda olduğunu ortaya koyuyor. 
Çekirdekteki katı demirin kristalleşmiş bir yapısı var ve sıvıyla çevrili. Ama demirin kaç derecede kristalleştiği uzun zamandır tartışılan bir konu.
Science (Bilim) dergisine göre, demirin nasıl kristalleştiği ve eridiğinin anlaşılması için yapılan deneylerde, ufak demir parçalarına yüksek basınçla röntgen taraması yapıldı.
Depremlerden sonra yerkürenin etrafında oluşan sismik dalgalar, katmanların kalınlıkları ve derinlikleri hakkında büyük oranda bilgi verebiliyor ama ısısı hakkında aydınlatmıyor.
Isı ile ilgili çalışmalar yalnızca yeryüzünün katmanlarını gösteren bilgisayar modellemelerinde veya laboratuvarlarda yapılabiliyor.
Çekirdeğin ısısının tespit edilebileceği ‘demirin kıvrımları’ üzerinde 1990larda yapılan ölçümlerde, ısısı 5000 santigrat civarında çıkıyordu.
Fransız araştırma merkezi CEA’da çekirdeğin ısısıyla ilgili araştırmaları yürüten Dr. Anges Dewaele, “Bu tip ölçümlerin daha başlangıcıydı ve ısının yeryüzüne sıkıştırılmasıyla ilgili ilk tahminleri yapmışlardı” diyor.
BBC’ye açıklamalarda bulunan Dewaele, “Bazıları da bilgisayarlarla farklı hesaplar, ölçümler yapmışlardı. Birbirimizle fikir birliğinde olmamamız bizim alanımız için iyi bir durum değildi” yorumunu yapıyor.
Çekirdek’in derecesi, gezegenimizin hiçbir zaman ulaşılamayacak iç tabakası ile ilgili birçok araştırma alanı için ve depremlerden, yeryüzünün manyetik alanına kadar anlaşılmayı bekleyen birçok bilim dalı için önem taşıyor.
Dr. Dewaele, “Jeofizikçilere, deprembilimcilere, jeodinamik araştırmacılarına cevap vermemiz gerekiyor. Bilgisayar modellemelerini zenginleştirmek için bazı verilere ihtiyaçları var” dedi.
Araştırma ekibi, dünyanın en yoğun röntgen ışınlarının bulunduğu Avrupa Senktron Radyasyon Tesisi’nde 20 yıl önce yapılan ölçümlere ulaştı.
Çekirdeğin çevresine, deniz seviyesinden daha yoğun olan baskıya benzer bir basınç uygulamak için elmas örs hücre denilen cihaz kullanıldı.
Ekibin kullandığı demir parçalarına önce yüksek basınç uygulandı ve yüksek ısılı lazer kullanıldı. Bilim insanları, kırınım (difraksiyon) yaratmak için röntgen ışınlarını devreye soktu. Röntgen ışınlarını demir atomların çekirdeklerinden yansıtıp demirin katıdan sıvıya dönüşümü boyunca ne gibi değişimler olduğu gözlendi.
Kırınım sayesinde, demirin erimesi bilim insanlarının ilk deneylerde göremediği ayrıntıları ortaya çıkardı.
Araştırmacılar, çekirdeğin ısısının Güneş’in ısısından yaklaşık 500 derece düşük ve ortalama 6000 santigrat olduğunu söylüyor.
Kaynak: BBC Türkçe

ÇARPIK KENTLEŞME NEDİR?



Gecekondu kavramı 1950'lerden itibaren ivme kazanan köylerden büyük kentlere göç ile birlikte ortaya çıkmıştır1. Gecekondular ilk önceleri kentlerin iş merkezlerine yakın ve çoğunlukla dere yatağı, dik yamaç gibi coğrafi olarak dezavantajlı arazilerde derme çatma barakalar olarak yapılmışlar, ve zamanla kentlerin çeperlerini saran ve sürekli genişleyen halkalar halindeki düşük yoğunluklu, ve alt yapı ve servisler açısından yetersiz mahallelere dönüşmüşlerdir. “Gecekondulu” bu konut çevresinin insanıdır (Erman, Tahire, 2004) .



ÇARPIK  KENTLEŞMENİN NEDENLERİ?
Hızlı kentleşme, acaba neden hızla çarpık kentleşmeye dönüştü?
Nedenleri kısaca özetleyelim:
• Şehre göç Türkiye'de her türlü tahminin üstünde bir hızla gerçekleşmiştir ve devam etmektedir. Hükümetler, Türkiye çapında doğru ve gerçekçi yerleşme kararları almamış ve uygulamamıştır. Göç zorlaştırılacağına özendirilmiştir. İmar afları, arsa dağıtıp tapu vermeler hep özendirici olmuştur.
Artık kente sadece iş ve aş için değil, kent toprağının yağmalanması için de gelinmektedir.
• Planlar yapılmıştır; ancak bu planlar anormal büyüyen nüfusun ve ihtiyaçların gerisinde kalmış, kentleşme planlamayı izleyeceğine, planlama kentleşmeyi izlemiştir. çoğu kez de planlama, kaçak yapılaşmayı yasallaştırmak için kullanılmıştır.
• Siyasi irade hemen hiçbir zaman planlamayı yeterince ciddiye almamıştır. Ana kararları Devlet politikasıyla saptanmamış planlar, yönetimlerin kendi politik görüşleri doğrultusunda, otorite boşluğundan yararlanan keyfi uygulamalara dönüşmüştür.
• Değişen yönetim kadroları, daha önceki bilgi ve deneyim birikiminden yararlanmak yerine, yeniden fikir üretmeye çalışmışlardır.
• Böylece, kentleşme-planlama konularında da ülkenin hemen tüm konularında olduğu gibi süreklilik sağlanamamış, bir başka deyişle ortak bilinç oluşmamıştır.
• Planlama ile başarıya ulaşamayıp kentler yaşanmaz hale gelince siyasi iradenin günlük, keyfi, operasyonel müdahalelerine başvurulmuştur: Menderes ve Dalan imar hareketleri gibi. Ancak bu hareketler, benimsenmiş planlara dayanmadığı için inandırıcı olamamış, benimsenmemiş, sonuçta toplumsal muhalefetle karşılanmıştır.

References
  • Erman, Tahire (2004) ‘Gecekondu Çalışmalarında 'Öteki' Olarak Gecekondulu Kurguları’ European
    Journal of Turkish Studies, Thematic Issue N°1 - Gecekondu, URL: http://www.ejts.org/document85.html





26 Nis 2013

ADVANTAGES AND DISADVANTAGES OF GLOBALIZATION


ADVANTAGES OF GLOBALIZATION

1-Goods and people are transported with more easiness and speed.

2-Free trade between countries increases.

3-Environmental protection in developed countries has been increased.

4- Information and money flow more quickly than ever.
5-Increased liquidity of capital allowing investors in developed nations to invest in     developing nations.
6-International travel and tourism increases.

7-Globalization helps to reduce poverty and increase living standards.

8-Globalization leads to better cultural understanding and tolerance.

9-The flexibility of corporations to operate across borders increases.

10-Global mass media connects people across the world.

DISADVANTAGES OF GLOBALIZATION

1-Globalization damages small cultures which are in risk of being extinct.

2-Business requires being in a more rigorous and challenging competitive atmosphere to maintain continuity            and development.

3-One crucial social aspect is the risk and danger of epidemic diseases which can easily be spread as the                            mode transportation is easier and faster. 

4-Wars can easily spread amount countries.

5-Economic crises hit most of countries.

6-Naturel sources where in developing countries are exploited by developed countries.

7-Developed  countries pressure on the local governments in less developed countries.

8-Harder for Smaller businesses to establish themselves against the powerful  bussiness.

9-Income generated in Host country is not always spent in the same country - money earned from supplying cheap call centres in india will not be spent in india but maybe in UK or US.

10-Internationa migrations have increased both legal and illegal ways in order to find jobs.

                                                                                                              



24 Nis 2013

Kâtip Çelebi

   Kâtip Çelebi, XVII. yüzyıl Türk ilim dünyasında pozitif ve hür düşünceyi temsil eden en önemli simalarındandır. Tarih, coğrafya ve bibliyografya alanlarında önemli eserler vermiş bir Osmanlı bilginidir. Eserlerinin değeri ve önemi dolayısıyla gerek Osmanlı İmparatorluğu’nda gerekse Batı’da büyük ilgi uyandırmıştır.

     XVII. yüzyıl Osmanlı ilim ve kültür hayatına âdeta damgasını vuranKâtip Çelebi, Türkiye’de olduğu kadar Batı dünyasında da büyük takdir ve şöhret kazanmış, eserlerinden hayranlık derecesine varan ifadelerle bahsedilmiştir. Kâtip Çelebi’nin çeşitli eserleri ve özellikle Keşfü'z-zunûn anil-esâmi ve'l-fünun Batı’da İslam araştırmaları yapan hemen herkesin müracaat ettiği temel başvuru eseri olduğu gibi Bibliothéque Orientale üzerinden genel olarak bir ansiklopedi, özel olarak da bir İslam ansiklopedisi düşüncesinin doğmasında önemli etkide bulunmuştur. Onun eserlerinin bir kısmının çeşitli Batı dillerine tercümesi bunun sonuçlarından biridir.
     Kâtip Çelebi, yaşadığı hayatın ve devletin önemini kavrayarak kendi toplumunu ciddiye almıştır. Bundan dolayı hakkında yazı yazdığı hemen her konu o gün yaşanılan bir sıkıntıya cevap olmak üzere kaleme alınmıştır. Bu yüzden Kâtip Çelebi aynı zamanda yaşadığı döneme şahitlik yapmış bir düşünürdür. O’nu yaşadığı dönemdeki düşünürlerden ayıran diğer önemli bir özeliği de ilmin toplumsal hayatın devamı açısından ne kadar önemli olduğunu vurgulamasıdır. Gerçeği arayıp bulma endişesi, fikirlerini savunmadaki cesareti, taassubun bütün şiddetiyle ayakta olduğu bir devirde, ihtilaf ve tartışma konularını tarafsız bir hâkim gibi ele alışıyla devrinin diğer âlimlerinden ayrılır. Yaşadığı çağın bilim anlayışının dar sınırları içinde kalmayarak, dünyanın yuvarlak olduğuna kanıtlar arayan ve batıdaki astronomi araştırmaları üzerine yazılan eserleri çeviren      Kâtip Çelebi, döneminin şartlarını aşan bir bilim dünyasının ilk yaratıcılarından biridir.
      Kâtip Çelebi, Mîzânü'l-Hakk fi ihtiyâri'l-Ahakk adlı eserinde karşıt düşüncelere hoşgörüyle bakılmasını öğütler. Din bilginlerinin kendi aralarındaki şiddetli tartışmalarının temelsizliğini ve zararlarını vurgular. Kâtip Çelebi, hem önemli eserler vermiş hem de medresenin egemenliğindeki düşünce dünyasının dışında görüşler ileri sürmüş bir bilgindir. Batı kaynaklarının önemine dikkati çekmesi, Latince öğrenmeye çalışması, bu dilden eserler çevirmesi, Doğu kaynaklarına eleştirel bir gözle bakması bile dönemine göre çok ileri adımlardır.

    Coğrafya Alanındaki Eserleri
1. Cihannüma
2. Levâmiu’n-nur fi zulmeti Atlas Minur
3. Müntehab-ı Bahriye (Kitab-ı Bahriye)

23 Nis 2013

Gelecekteki İklim


       Bugün hemen bütün iklim bilimciler tarafından, dünya iklimi sisteminde bir bozulmanın olduğu kabul edilmektedir. Doğal dengenin bozulmasına neden olan insanların, gerekli önlemler alınmadan çeşitli etkinliklerinin devam etmesi hâlinde iklimdeki bu bozulmaların artarak, sonucu çok ürkütücü olan, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliklerinin yaşanacağı kesin olarak vurgulanmaktadır. Çünkü beşerî nedenlerle, atmosferdeki sera gazı birikimlerindeki ve partiküllerdeki artış, doğal 
çevrenin tahribi, ozon tabakasındaki incelme, küresel boyutta sıcaklık artışına neden olacaktır.
   Gelecekte görülebilecek iklim değişikliği ile ilgili olarak, çeşitli kaynaklarca daha çok sera gazı emisyonlarının dikkate alındığı, senaryolar üretilmektedir. Bunlar çeşitli matematiksel iklim modellerine yüklenmesiyle ortaya çıkan sonuçlar, iklimde başlayan değişikliklerin gelecekte de süreceğini göstermektedir. 
     Birleşmiş Milletler, Hükûmetler Arası İklim Değişikliği Paneli (1PCC) tarafından ortaya konulan senaryolara göre, küresel sıcaklıkta 2100 yılına kadar ortalama 1 ilâ 3,5 derecelik bir artışı olacağı bilinmektedir. Bunun anlamı, en iyimser koşullarda her on yılda yaklaşık 0,1 derecelik bir sıcaklık artışı görülecektir. (IPCC, 2001 ) Bunun sonucunda; deniz seviyesinin yükselmesinden, sıcaklık ve yağış rejimlerinin değişmesinden kaynaklanan ve afet boyutlarına ulaşan çok değişik sonuçlar yaşanacaktır. Seller, taşkınlar, kuraklık ve sonuçta çölleşme, fırtınalar, biyolojik kökenli afet niteliğindeki salgınlar, bu sorunlardan bazıları olup, bunlar daha geniş alanlara yayılacak ve çok daha sık görülecektir.

Kaynak: Öztürk, K.2002.Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye’ye Olası Etkileri.G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 22:1 .p. 47-65

21 Nis 2013

İBN HALDUN’UN SEHRE BAKISI


                 

  Birçok bilim dalı ve bunlarda uzmanlasmıs bilim adamları tarafından ele alınan sehir konusu, Ortaçagda yasamıs ve çesitli bilim dallarına yönelik olarak kendine özgü degerlendirmeleri olan  İbn Haldun tarafından da ikkatlice gözlemlenmisve degerlendirilmistir.Bu gözlem ve degerlendirmelerden su sonuçlar çıkarılmıstır.

     1. Her seyden önce düsünürün, sehirlerin ilk ortaya çıktıgı yerlerde gezmis ve inceleme yapmıs olması, ürettigi bilgilerin degerini arttırmıstır. Akdeniz havzasının güneyindeki (bugünkü Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas), dogusundaki (Ürdün, Suriye,  ve Filistin’in bulundugu yer) ve kuzeybatısındaki ( spanya) sehirlere ait gözlem ve degerlendirmelerde bulunmus, devletler için ileri sürmüs oldugu kurulus, gelisme ve yıkılıs dönemlerinin varlıgını sehirler için de geçerli oldugunu söylemistir.
     2. Sehirlerin ve sehirsel hayatın (hadara) özellikleri ile kırlar ve kırsal yasamın (bedevi ) özelliklerini belirlemeye çalısmıs, gezip gördügü ve inceledigi sehir ve kırların  karsılastırmasını yapmıstır (Afrika kıtasının kuzeyindeki sehir ve kır yerlesmeleri ile  İspanya-özellikle Endülüs- sehirleri ve kırlarını).
       3. Karsılastırmalar yaptıgı yerlesmelerin çesitli özelliklerini göz önünde
bulundurarak, yerlesmeleri modern anlamdaki fonksiyonel sınıflandırmaya uygun olarak iki
bölüme ayırmıstır. Bunlar çagdas sınıflandırmada kır yerlesmelerinin karsılıgı olan bedevi
yerlesme ve hayat tarzı ile sehir yerlesmelerinin karsılıgı olan hadara yerlesmeler ve hayat tarzı.
    Bu baglamda bilim dallarının bugün ulastıkları seviyenin, geçmisten günümüze kadar yasamıs oldukları serüvenin bir sonucu oldugunu düsünerek, cografyada önemli bir konu olan Yerlesme Cografyası’nın bilimsel baslangıcını, Ortaçagın bu ufku genis
düsünürüyle baslatabiliriz.
       4. Yerlesmelerin bugün sınıflandırılmasında kullanılan ölçütlerle Ortaçag’da yasamıs bir düsünürün ölçüt kabul ettikleri arasında önemli derecede benzerlik oldugu açıga çıkar. Genel bir degerlendirme ile bugün ölçüt olan; nüfus miktarı, ekonomik fonksiyon farklılıgı, planlama ve fizyonomi farklılıgı ile yönetim kriteri  İbn Haldun tarafından da yerlesmelerin sınıflandırılmasında belirleyici olarak kabul edilmistir.
      5. Bu ölçütlere ek olarak sehirlerin birer egitim ve kültür merkezi olmaları günümüzde üzerinde durulan önemli bir noktadır. Düsünür de sehirlerin bu özelligine dikkat çekmistir.
    6. Yaptıgı gözlemlerden sonra, sehirlerin karsılastıkları sorunlar, ekonomik canlılıgı, ticari islemleri, sanayinin gelismesi, sehrin çevresi ile arasındaki mal ve hizmet alıs verisi, enerji kaynakları ve su ihtiyacının karsılanması ile Ortaçag sehirleri için savunma kolaylıgı, sehir ve dogal çevre arasındaki iliskide hava ve iklim özelliginin, çevresiyle ulasım kolaylıgının herhangi bir yerde sehir kurulması için gereken önemli kosullar oldugunu belirlemistir.
       7. Sehir ile uygarlık düzeyinin ulasabilecegi en son seviye arasında önemli bir bag bulundugunu ifade eden düsünür, sehirlerin gelismesinin medeniyetin (umran) gelismesini hızlandırdıgını, karsıt durumda ise sehirlerin gerilemesinin veya gelisiminin durmasının medeniyetin de gerilemesine veya hızının düsmesine neden olur diyerek; sehir ve medeniyetin birbirinin tamamlayıcısı olduguna vurgu yapmıstır.
      8. Bugün sehirlerde var olan ve sehrin gelisiminde önemli derecede katkısı bulunan askeri fonksiyonlara dikkat çeken düsünür, askerlik mesleginin sehirler için en önemli üç ekonomik faaliyetten bir tanesi olarak degerlendirmistir.
     9. Düsünür sehirlerde yasayan insanların ekonomik faaliyet olarak tarımdan daha çok ticaret, sanayi (hüner, zanaat) ve hizmet sektöründe çalıstıklarını belirtmis; tarımda çalısanların az yada bulunmadıgını söyleyerek sehirlerin bugünkü degerlendirmelerinde alınan özelliklere benzer özelliklere vurgu yapmıstır.

Kaynak :Elmacı S. and  Bekdemir Ü.(No Date)Cıty In Islamic Woırld in the Middle Ages: Ibn Khaldun’s View of City.Eastern Geographical Review 19.

19 Nis 2013

Afet Nedir ?



Afet, “büyük felaket, bela, yıkım” olarak tanımlanmaktadır.
(Eren 1998). Afet insanlığın var oluşundan beri insanların sosyo-ekonomik, sosyo-psikolojik yapılarını etkileyen, değiştiren bir olgu olduğu için büyük önem arz ederken, gelişen sanayileşme ile birlikte insanoğlunun maruz kaldığı afet sayısı da günden güne artmaktadır.
En genel tanımla insanlar için fiziksel ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen
doğal, teknolojik veya insan yapısı kökenli olaylara afet denilmektedir (Ergünay 1996).
Afet doğal olabildiği gibi teknolojik ve insan yapısı da olabilmektedir. Deprem, volkan patlaması, heyelan,kaya ve çığ düşmesi, fırtına, kasırga, su baskını gibi afetler
doğaldır. Nükleer veya kimyasal kazalar teknolojik afetlere örnektir. Orman yangınları, salgın hastalıklar ve savaş ise insan yapımı afete örnektir.Afetin büyüklüğü ise genel olarak, bir olayın meydana getirdiği can kayıpları, yaralanmalar, yapısal hasarlar ve
yol açtığı sosyal ekonomik kayıplarla ölçülmektedir. Bu değişik kavramlar içerisinde en kutsalı ve en önemlisi
insan canı olduğu için, kamuoyunda afetin büyüklüğünü yol açtığı can kaybı ve yaralanmaların büyüklüğü ile değerlendirmek eğilimi vardır.
Afetin büyüklüğüne etki eden ana faktörleri ise aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:

1. Olayın fiziksel büyüklüğü,
2. Olayın yerleşme alanlarına olan uzaklığı,
3. Fakirlik ve az gelişmişlik,
4. Hızlı nüfus artışı,
5. Tehlikeli bölgelerdeki hızlı ve denetimsiz sanayileşme,
6. Ormanların ve çevrenin tahribi veya yanlış kullanımı,
7. Bilgisizlik ve eğitim eksikliği,
8. Toplumun afet olaylarına karşı önceden alabildiği koruyucu ve önleyici önlemlerin ulaşabildiği düzey.

Bu faktörlerden ilk ikisi, yani olayın fiziksel büyüklüğü ve yerleşme merkezlerine uzaklığı dışında kalanların hepsi doğal kökenli değil, insan faaliyetleri kökenlidir.Demek ki, afetlerin büyüklüğü, çok önemli ölçüde insan faaliyetlerinin doğru ve yanlış yönde gelişmesine paralel olarak artmakta veya azalmaktadır (Ergünay 1996).

Kaynak : Arca D.2012.Afet Yönetiminde Coğrafi Bilgi Sistemi ve Uzaktan Algılama.Karaelmas Fen ve Mühendislik Dergisi.2 (2), 53-61,

18 Nis 2013

Antartika’da Vostok Gölünde 15 Milyon Yıllık Bakteri Bulundu

 
     Rus araştırmacıların geçtiğimiz yılın başlarında sondajla ulaşmayı başardığı Antarktika’nın 15 milyon yıllık Vostok Gölü’nde, bugüne kadar eşine rastlanmamış bir bakteri bulunduğu açıklandı. Buz tabakanın yaklaşık 3800 metre altında yer alan bakteri, 15 milyon yıldır dış dünyadan izole bir şekilde yaşıyordu.
Rus araştırmacılar, Şubat 2012’de tamamlanan sondaj çalışmasında, Antarktika’nın en büyük yeraltı gölü olan 3769 metre derinlikteki Vostok Gölü’ne ulaşmayı başarmıştı. Rus bilim insanları, gölden alınan numunelerde, bugüne kadar Dünya’da izine başka bir yerde rastlanmamış bir canlı türü bulduklarını belirtti.
RIA Novosti haber ajansına açıklama yapan St. Petersburg Fizik Enstitüsü’nden Sergei Bulat, “Bulduğumuz bakterinin bugüne kadar tanımlanmamış olduğunu belli bir sınıfı bulunmadığını söyleyebilirim” dedi.
Bakterinin DNA’sı üzerinde yapılan analizler, canlının genetik yapısının yüzde 86’sının, bilinen bakterilerden farklı olduğunu ortaya koydu. Bulat, elde edilen bulguların, ‘bakterinin yeni bir canlı türü olduğuna işaret ettiğini’ söyledi.

YENİ NUMUNELER TOPLANACAK
Sahip olduğu jeolojik özellikler sayesinde Jüpiter’in uydusu Europa ile Satürn’ün uydusu Enceladus’un coğrafi özelliklerini anlamak için de büyük önem taşıyan Vostok Gölü, milyonlarca yıl boyunca çok farklı jeo-kimyasal süreçlerden geçti. Üzerindeki buzul tabakası, Vostok Gölü’nün en azından 400 bin yıllık bir paleoiklim süreçten geçtiğini ortaya koyarken, bilim insanları gölde bugüne kadar izine rastlanmamış canlı türleri bulunabileceğini belirtmişti.
Rus araştırmacılar, ‘bilinmeyen bakterinin’ bulunmasının ardından, Mayıs ayında gölden yeni numuneler alarak yeni analizler gerçekleştireceklerini belirtti.
Yaklaşık 250 kilometre uzunluğundaki Vostok Gölü’nden alınan ilk numuneleri taşıyan Rus araştırma gemisi Akademik Fyodorov, Mayıs 2012’de St. Petersburg kentine ulaşmıştı. 50 kilometre genişliğinde ve 800 metre derinliğindeki Vostok Gölü, Antarktika’daki kendisi gibi 145 yeraltı gölünden de tamamen izole olmasıyla çok farklı bir jeolojik ve coğrafi özelliğe sahip.

‘OLAĞANÜSTÜ CANLILAR’
Vostok Gölü’nün çoksayıda organizmaya ev sahipliği yapma olasılığını artıran bir diğer özellik, gölün oksijene aşırı doymuş olması. Göldeki oksijen oranı, dünyadaki tatlı su gözllerindeki oksijen oranının neredeyse 50 katı.
Gölün özellile mineral zengini derinliklerinde yeni canlı türleri bulmayı uman araştırmacılar, bu canlıların ‘olağanüstü şartlara uyum sağlamayı başarmış’ olacağına dikkat çekti.

40 YILLIK ÇALIŞMA
Ruslar, Vostok Gölü’nün dibinde bulunan ve 40 yıldır faaliyet gösteren Vostok İstasyonu’ndaki çalışmalarının meyvelerini uzun yıllar sonra toplamaya başladı. Araştırmacılar, Vostok Gölü’nün üzerini örten kilometre kalınlığındaki buzul tabakanın, en az 1 milyon yıllık olduğunu tahmin ediyor.
Yıllar boyunca yer yer Mars’taki soğukları bile aşan hava sıcaklıklarında (-72 civarı) çalışan Rus bilim insnaları, Vostok Gölü’ndeki sondajı sürdürebilmek için büyük zorluklara katlandı.
Gereken yakıt ve gıda, 1500 km’lik mesafelerden getirilirken, kara üzerinde traktörlerle getirilen malzemeler teknik arızalar nedeniyle sık sık gecikmelere neden oldu. Rus araştırmacılar, Vostok Gölü’nü ve sakladığı potansiyelini ilk keşfedenler olarak, uzun çalışmalar sonucunda bilim dünyasına milyonlarca yıldır saklanan bulgular sunmaya başladı.
Antarktika, dünyanın sahip olduğu temiz su kaynaklarının yüzde 70’ini barındırıyor. Bu suyun yüzde 90’ı, Doğu Antarktika buzulunda yer alıyor.

Tassili N’Ajjer

Tassili NAjjer kapak

Afrika’nın kuzeyinde sahranın tam kalbinin ortasında hayattan, canlıdan neredeyse yoksun, bir zamanlar bir medeniyet barındırmış gizemli avcı ve hayvan resimleriyle dolu.
Bir zamanların verimli toprakları Tassili’nin altında, devrilmiş kayalardan bir takımada Sahra’nın kumlu okyanusunda uzaklara doğru uzar.
Tassili N’Ajjer günümüzde macera perestlerin ve zenginlerin uğrak yeri. Zeminin ısısı 70  ‘yi  aştığı bu topraklarda ilerleyerek Cezayir’in  muhteşem Tassili dağlarına ulaşır. Gittikleri yer, dağlık bir akan olmamasına rağmen deniz seviyesinden 2250 metre yükseklikte bulunmaktadır. Daha doğrusu burası için sayısız koyak ve vadiye bölünüp ayrılarak, yalın kayaların ve uçurumların kargaşasında bulunan 640 km lik bir kum taşı platosudur.
tassili-najjer-01
Heybetli tepeler Sahra’nın nehir ve göller ülkesi olduğu dönemde sular, Tassili N’Ajjer kayalarına ilginç biçimler verdi.
Hemen her parçanın birbirine benzediği , birbirine benzemeyen pek az şeyin bulunduğu bu topraklar ayrı bir güzelliğe sahiptir. Bu topraklarda beklide en iyi olacak kabul edilebilecek olay güneşin alev kırmızı ve moruyla buluşarak, kumun üzerinde oluşturduğu mavi gölgeleri gün doğumunda izlemektir. Günün daha o erken saatlerinde aşınmış olan bu kayalar, sanki bir masaldaymış gibi bir dokunuşla gökdelenlere, katedrallere, kule ve bacalara dönüşür.
Bu kayalara, bu topraklara hayat veren hayranlık uyandıran çizimleri yapan sanatçı, kum yüklü rüzgar olsa bile, asıl mimar hep su olmuştur. Sanki bir savaşta savaşırmışçasına hücum eden sel suları sarp kayaları çatlak yerlerinden ayırarak, koyakları oyup sığ mağaralar oluşturdu.
Sahra çölü daha nemli bir iklime sahipti. Şu anda çölün güney sınırında bulunan kuru, kum dolu vadi ve boğazlardan önceleri nehirler akar ve göller bu topraklara bereket katardı. Şimdilerin çölü olan bu toprak daha önce yemyeşil kırlarla kaplıydı. Kuraklaşma çok yavaş işleyen bir olaydır; bu topraklar önceki zamanlardan bugüne kurak olsa da Tassili N’Ajjer’in kelime anlamı “ırmaklar platosu”dur.
Sulak günlerden bu yana ısrarla hayatta kalan; su arayışındaki kökleri, kayaların arasına sokulmuş budaklı sevki ağaç grupları vardır. Bu selvi ağaçlarının 3000 yaşında olduğu tahmin edilmekte ve bunlar türlerinin  sonuncularıdır; çünkü gelişebilecek tohumlar üretseler bile, toprak bu yeni humlara hayat verebilecek güce sahip değildir ve filizlenme için fazlasıyla çoraktır. Daha canlı bir geçmişten sağ kalan bir başka hayvan ise çorak habitatını, çöl iklimiyle başa çıkabilen yuvaların mimarı kuyrukkakanlar ve çöl sıçanları ile paylaşan kıvrık kocaman boynuzlarıyla, vahşi dağ koyunlarıdır.
tassili_n_ajjer03
Buna karşılık, bir zamanlara plato bambaşka bir faunayı barındırıyordu. Zürafa, antilop, su aygırı, aslan ve filler hatta sığır ve keçileri güden erkek ve kadınlar vardı.  Bunların bir bölümü, kumdan çıkarılan antik hayvan kemiklerinden öğrenildi fakat daha fazlası, Tassili N’Ajjer’in harikulade kaya oluşumları ve yüksek uçurumları arasında bulunan çeşitli hayvan ve insan figürlerinin kolayca seçilebildiği duvar resimleriyle çürütülemez ve benzersiz kanıtlar olarak ortaya çıkar.
HAVA SOĞUTMALI YUVA
Tassili N’Ajjer’in açıkgöz sakini, beyaz taçlı siyah kuyrukkakan, soğutma sistemli bir yuva yapar. Bu serçe büyüklüğündeki kuş, çıplak bir kaya üzerine yuva yaparsa, yumurtaları kavurucu sıcakta pişecektir. Bu nedenle iri bir kayanın gölgesine çakıl taşından bir tümsek yapar; sonra tümseğin tepesindeki boşluğa ince dallardan bir yuva inşa eder. Döşenmiş olan çakıllar yerden gelecek sıcaklığı yalıtıp taşların arasından rüzgârı üfleyerek soğutucu görevini görecektir. Dahası, bu çakıl taşları geçirgen kum taşları olduğundan ve soğuk çöl gecelerinde oluşan şebnemi içlerine çektiklerinden, bu şebnem gündüzleri buharlaşarak yuvayı soğutur.
Tassili N’Ajjer’de Yaşamış Bolluk Ülkesi
Tassili N’Ajjer geçmişte büyük bir krallığa ev sahipliği yapmıştı. Tassili N’Ajjer’deki yaşam ve ölüm öykülerini bize en kestirme ve hızlı biçimde, kaya yüzeyleri ile mağaralardaki resim ve oymalar anlatır. Sahra’nın göçebe Tuareg halkının, Tassili sanatından her zaman haberi vardı; ama Fransız kaşif ve etnolojist Henri Lhote, 1950lerde asistanlarıyla birlikte 2 yıl içinde binlerce kopya çıkarıp, fotoğraf çekene dek, dünya bu konuda pek az şey biliyordu. Resimlerin bir çoğunun, yoğun bir canlılık, çizgi tasarrufu, dahice bir renk duyusunu paylaşmasına karşın, stilleri ve temaları onları oldukça farklı dönemlere ait kılar. Belki de en erken MÖ 6000-4000 arasında yapılmış olan bu resimler, o zamanlar çok daha yeşil olan sahra hayvanlarından fil, bufalo, su aygırı ve büyük boynuzlu vahşi koyunları avlayan yada kabile ritüelleri için tören elbisesi giymiş bir takım siyahi insanları betimler. Bu resimlerin aralarında devasa boyutlarda beyaz yaratıklarla, yarı insan yarı hayvan belki tanrıyı temsil edenleri de vardır. MÖ 4000 ve 1500 arasında yapıldığı tahmin edilen ikinci grup resimler, aralarında zürafa ve deve kuşlarının bulunduğu, uzun boynuzlu, alacalı sığır sürüleriyle ilgilenen köylü insanları konu alır. Bir ziyafet, düğün, hayvan derisi altında uyuyan çocuklar ve un yapmak için buğday döven bir kadın resmi de bunlara eklenmelidir. Ancak, yaklaşık MÖ 1500 ve 300 yılları arasını kapsayan üçüncü dönemle birlikte, Sahra şimdiki kadar kuru bir hal aldı ve yeni insanlar gelmişti. Dörtnala giden iki ve üç atlı savaş arabaları süren zırhlı askerlere benziyorlardı, ancak istilacı, müttefik ya da Firavun’un gazabından kaçan bir Akdeniz ordusu olup olmadıkları belirsizdir. MÖ 200-100 civarında giderek yok olan at resimlerinin yerini çocuksu deve çizimleri almıştı. Bundan sonra da çizimlere rastlanmadı. Geriye kalan, dayanılmaz bir meraktı. Resimleri yapan insanlara ne olmuştu? Toprak çoraklaştıkça insanlar güneye mi göç etti, yoksa yok mu oldular? Belki asla bilemeyeceğiz.

16 Nis 2013

What is the Globalization ?




 The world is becoming more and more interconnected. Globalization changes how people consume, work and live almost everywhere on the world. Today, many economic, political, cultural or ecological relationships are not explainable from a national perspective.
   At the same time, a controversial debate about the consequences of globalization has begun. But what are the main causes for globalization? In what areas it is most prominent? And who are the winners and looser of globalization?

15 Nis 2013

MARDIN TOURISM: PROBLEMS? AND SOLUTIONS?

A brief information about Mardin:
      Mardin is a medium sized city that is located in Southeastern part of Anatolia. It has borders with Şırnak, Siirt, Batman, Diyarbekir and Şanlıurfa provinces. It is also located on historical trade roads in both east-west (Silk Road) and south-north directions.[1] Thus , it is ranked as one of the  oldest cities in upper Mesopotamia.
     In terms of climate, Mardin has both Mediterranean and Continental climatic conditions. Therefore , summers are  hot and dry whereas winters are wet and cold.[2]

Introduction
     A recent research revealed that Mardin has 4000 years historic background. It a meeting point of planty of civilations. Hence, it has rich cultural resources, in addition it has natural beauties for tourism.  However,Mardin can be considered as major destinition of heritage tourism. Each year many tourists come to Mardin to visit this rich heritage resources.  The existance of the city mosques, mausoleums, churches, monasteries and similar religious structures prove the diversity of religions and beliefs. Additionally , Arabs,Kurds,Assyrians, Armenians, and Turks have been living peacefully fo centuries.

      What makes Mardin famous for tourism is its Stone Houses. These houses have unique characteristics. These Stone houses are the best indicators of cultural wealth. In side of these houses are cool during hot summers , whereas they are warm period of winters. Moreover, these houses have an aesthetic and stunning appearance. Due to these Stones can be shaped easily,early people made very beatiful graphics and decorations on the surface of houses.
     Even though, all the beauties , cultural and natural resources which Mardin has, we do not see high tourism potential in this lovely city. Unfortunatly,these richness  does not make Mardin as ‘Tourist City’ Mardin does not host convenient number of tourists due to some  of problems. These problems are can be grouped into five reasons by their solutions:

  •   Lack of enough infrastructure,
  •   Effect of terrorism,
  •  Lack of enough advertisement,
  • Lack recreational activities,
  •   Uneven distribution of tourism investments.
Lack of enough infrastructures
    Like every city of Easten Anatolia, Mardin has some problems that prevent its development. As Elif GÜNDÜZ and Rahmi ERDEM said ‘ In Mardin, effective planning, management and control are a precondition for a sound relationship between cultural heritage, conservation and tourism[3]. Firstly, tranportation is leading problem of tourism. Due to location of it,  there is no enough transportation roads such as railways and highways. Especially, there is not any direct connection to Mardin by railway. It is same for air transportation, Mardin airport is for domestic flights. The tourists who come from other countries  must firstly stop in another airport and then have to fly to Mardin. That makes more difficult to arrive Mardin. For example, when tourists from Middle East countries want to visit Mardin they should first come to Adana or another close provinces .
      Secondly, as the fate of other Eastern Anatolia cities, Mardin faces to some obstacles of development tourism such as urban and rural infrastructure, forestry, education and health problems. In addition ,  there is no water system  and inefficiency in planning and management of water that help development of tourism in Mardin.
   The possible solutions;
   Initially, although Mardin has such problems about infrastructure they can be overcome easily by goverment. Already , there is a Project has carried out by goverment for years. This Project known as GAP (The Southeastern Anatolia Project), The basic strategies of the project include fairness in development, participation, environmental protection, employment generation, spatial planning and infrastructure development.[4]
    The goverment should subsize this Project and finish fast as much as possible. Morever The Mardin Airport should be internatiolized for foreign tourists. And there should be built high speed railway from Ankara to Mardin.
The Effect of terrorism
    Turkey is one of the unfortunate countries for which has been faceing with terrorism for 30 years . As known, there is a ethnic separatist terrorist organization Kurdistan Workers' Party(PKK)  revolt against to the system of Turkey policy. The PKK attacks  army and citizens in  the villages, recently in the urban areas. Naturaly , this big problem has some negative effects on development of tourism. The tourist want to visit the ares where safe to live. Therefore,Mardin took a disadvantages for its tourim development, even though terrorist attacks and activities rarely occur, but due to its located to close to the most dangerous provinces such as Şırnak,Siirt and Van.
   The possible solutions;
    Firstly,the goverment should do what they can do as much as posibble to minimize effect of terrorism on Eastern provinces. We can not say what the goverment should do, it is not our job, but some precautions must be taken. Secondly,the tourist shoul be  informed about that Mardin is not a place where terrorism dominant city.
Lack of Advertisements,
     Another important issue to develop tourism in an area,creating brand city and adversiments. Turkey’ s tourism is in itself suffer from be unknown in the world tourism. Correspondingly, Mardin has suffered from same problem. Unfortunatly , even the potential tourism of Mardin is not well known in the among Turkish people due to isolation location of it. Currently, Mardin has tried to enter UNESCO World Heritage list. As Aydın Ayaydın said if Mardin enter the UNESCO the tourism sector in the southeast of Turkey, perhaps the first time, it will contribute the socio-economic developments.[5] In addition,last month there was a meeting about Mardin and other eastern provinces convened by goverment In Mardin,April 9.[6] The argument was how to develop tourism Mardin and additionaly in other eastern provinces.
    The possible solutions;
    Mardin is candidate to be the most populer in heritage tourism city in the Turkey. Hence,the goverment and private sectors should efford to make Mardin known not only in Turkey, also in the World by effective advirtisements.  Because, in the last decades the herirage tourism has became very popular among developed countries. Therefore the developed countries should be drawn to visit Mardin by ads.
Lack of recreation activities
    The tourists want to some recreational activities such as hotels, restaurants, sport apportunities,shopping area in tourism place. Since the people of Mardin are mostly consist from poor people, they can not support to needs of coming tourists. The touristic subjects are mostly located in the city and urban development of Mardin is insufficent. Naturaly,this problem has affected urban heritage tourism in the Mardin.
    The possible solutions;
     Unfortunatly, Turkey has an uneven distribution of tourism recreation activities over cities. Most of invertors focuse only of particular cities such as İstanbul,Izmir and Antalya. They ignore city which has potential tourism activities as Mardin, because most of recreational activities must be guided by private investors. Turkey Cultural and Tourism Ministery has focused in the same point and the ministery organize problems into three categories;
- Mediterranean and Aegean coastal parts of the over-accumulation,
- Coastal and the surrounding areas, the rest is unplanned urbanization / construction,
- Lack of infrastructure and environmental problems have emerged.
Turkey Ministery of tourism try to come over the such problems.[7]
In conclusion
    In the recet times, the heritage tourism is becoming  well-recognized over the World, therefore Mardin in the future will be the most famous place for heritage tourism. We are waiting in this hope when Mardin experience its happy days. As mentioned at the begining of article Mardin has rich, diversty and old culturel sources for herigate toursim,thats why bright days waiting for Mardin after overcoming such problems. The goverment and private sectors should notice that point,because Mardin is candidate to be city like lstanbul in terms of tourism activities. Because all conditions are suitable for developing of tourism in Mardin such as transportation and infrastructure. All problems which mention above can be solve by investment and Money.

Rauf Belge
REFERENCE 

  •   Anonymous, 2002, Mardin, UNESCO Dünya Miras Komitesi Değerlendirme Raporu,Ankara.
  • http://www.mardin.gov.tr/web/mardinvaliligi/detay.asp?id=124&kategori=MARD%DDN&album=CO%D0RAFYASI
  • http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Dosya:Turkey_(orthographic_projection).svg&filetimestamp=20090915134232
  •  OBSTACLES TO HERITAGE TOURISM PLANNING: SOCIO -SPATIAL PLANNING
  • PROBLEMS IN MARDİN(2011)-R,ERDEM,E,GÜNDÜZ.
  •  http://www.gap.gov.tr/about-gap/what-is-gap
  •  http://haber.gazetevatan.com/Mardin_UNESCOya_dogru/228322/4/Haber
  •  http://www.turizmguncel.com/haber/kultur-ve-turizm-bakanligi-mardinde-tanitim-atagi-baslatti-h10237.html
  •  http://www.sp.gov.tr/documents/Turizm_Strateji_2023.pdf

14 Nis 2013

COĞRAFYA VE COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ (CBS) ARASINDAKİ İLİŞKİ


İnsanla doğal ortamı etkileşimleriyle beraber kendisine konu edinen ve bir mekan bilimi olan coğrafya, insanoğlunun doğal ortamla olan ilişkilerini (jeomorfoloji, toprak, iklim, bitki örtüsü, vb.), yeryüzündeki dağılışını, miktarını, kültürlerini, dillerini, dinlerini, etnik yapılarını ve bunların doğal ortamla olan ilişkilerini kendisine konu edinmiştir. Burada da bütün bu işlemleri yapmak için bir araç olan ve adını vermiş olduğu Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ortaya çıkmaktadır.




Coğrafya bilimi, diğer disiplinlerden farklı olarak olgu ve olaylara bütüncül bir yaklaşım sergilemektedir. Yani bir olay ve olguyu etkileyebilecek tabii ve beşeri parametrelerden her birini ayrı ayrı ele alıp incelemektedir. Coğrafya bilimindeki bu yöntem ve bakış açısını uygulamak için CBS’deki tabaka (layer) mantığı yardım etmektedir. CBS’nin yardımıyla ele alınan coğrafi olay, tabaka mantığı çerçevesinde diğer parametrelerle çakıştırılarak (overlay yapılarak) tek tek ilişkilendirilmekte ve analiz edilebilmektedir. Bu tabakaların çakıştırılması olayı nedensellik ve ilişki kurma ilkelerini benimsediği gibi sorunun yeryüzündeki, yataydaki, dikeydeki ve daha da ötesi zaman içerisindeki dağılışını da irdeleyerek daha geniş bir perspektifte değerlendirmeler yapabilmeyi sunmaktadır. Sonuç olarak, Coğrafi Bilgi Sistemleri’nin modern coğrafyanın çok önemli bir aracı olduğunu ve coğrafyanın zaten yapmış olduğu analiz, sentez ve dağılımı kolaylaştırdığını söyleyebiliriz.
Kaynak :Fatih Üniversitesi, Coğrafya Bölümü, İstanbul, mkarakuyu@fatih.edu.tr

13 Nis 2013

The Kitab-ı Bahriye “Book of Navigation” of Piri Reis


Piri Reis is a famous Turkish navigator, a shipmaster, a geographer and cartographer as well
as a genius observer and researcher. In the 16th century, at a time when the Ottoman Empire
was at the peak of its military and political power, he started his career as a navigator at an
early age with his uncle Kemal Reis, a famous commander of the Ottoman navy, into whose
service Piri Reis himself would also be taken . He spent most of his life in seas, especially in the Mediterranean. Carefully observing the places he visited and combining his observations with his experience and skills in cartography , Piri Reis produced his First World Map of 1513 , depicting certain parts of West Africa, Central and Eastern America, and his Second World Map of 1528, representing the eastern coasts of North America, both of which are the most accurate maps of his time and masterpieces of cartography.

Apart from the world maps, another important work by Piri Reis is his Kitab-ı Bahriye, which
he created drawing upon his career-long observations as well as the reference works he
collected . Produced based on scientific principles and for the use of military and
civil users, Kitab-ı Bahriye is not only an atlas containing information on the geographical,
economic and social aspects of almost all coasts of the Mediterranean, but also a literary work
incorporating poems intended to describe the geographical themes as well as textual
information pertaining to each particular mapped region. Completing his work in the year
1526, Piri Reis presented it to Suleiman the Magnificent, Sultan of the Ottoman Empire, and
earned his praise. But unfortunately, due to political rumours, Piri Reis, the author of all these
splendid works, was executed upon the order of Suleiman the Magnificent, whose favour he had previously enjoyed.
Yılmaz İ.(2012)The Kitab-ı Bahriye “Book of Navigation” of Piri Reis,- Surveying History.

Deniz neden turuncu oldu?

Küçükkuyulular güne daha önce görmedikleri bir manzarayla uyandı.
İlgili video: http://LnkIt.tk/aMHxw6
Çanakkale’nin Ayvacık İlçesine bağlı Küçükkuyu beldesinde kilometrelerce mesafelik bir alanda denizin renginin turuncu olması vatandaşlar tarafından şaşkınlıkla karşılandı.

Sabah saatlerinde sahil kesiminde başlayan turuncu renk istilası vatandaşlar arasında merak uyandırdı.

Küçükkuyu Sahil Güvenlik ekipleri tahlil ettirmek için deniz suyundan numuneler aldı. Edremit Körfezinde bazı alanlarda da görülen denizin renk değiştirme olayının RED TİDE (kırmızı gelgit) olayı olduğu anlaşıldı.

RED TİDE (KIRMIZI GELGİT) NEDİR?
Bu biyolojik oluşum, genellikle ilkbahar ayları sonu veya yaz aylarında sıcak sularda görülüyor. Çoğunlukla bazı canlı türlerinin zaman zaman oluşturduğu sürüler tarafından oluşturuluyor. Bu sürüler bulundukları suya kırmızı bir renk veren ve öldürücü bir etkiye sahip olan toksin salgılıyorlar. Bu toksinlerin yoğunluğuna göre su renk değiştiriyor.

12 Nis 2013

Coğrafya'nın Prensipleri                                                                                  


Coğrafya'nın kullandığı üç temel prensibi vardır. Bunlar; dağılış, ilgi ve bağlılık ile nedensellik'tir.Coğrafyacı araştırmalarını bu üç temel prensibe göre yaparak ortaya koyar.

1. Dağılış Prensibi: Bu prensip coğrafyanın en önemli prensibidir. Coğrafya araştırmalarına neden olan konuların belirli bir alandaki yayılışı ve bulunuş biçimleri, dağılış olarak ifade edilir. Buradaki alan bir yöre olabileceği gibi, havza, bölüm, bölge, ülke, kıta ve hatta dünya olabilir.

Dağılışı gösterilecek olan konu ise; bitki örtüsü, yer şekilleri, sıcaklık, yağış, nüfus, tarım alanları, sanayi kuruluşları gibi daha pek çok veri olabilir. Bu verilerden bir kısmı yeryüzünün doğal özellikleridir. Diğer bir kısmı ise insan etkinlikleri sonucu ortaya çıkmış eserlerdir.

Coğrafyada bir konunun veya olayın dağılışı belirtilirken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta yayılış biçimlerinin ayrı ayrı ifade edilmesidir. Örneğin tarım alanlarının Türkiye'deki dağılışı yapılırken önce yatay dağılış belirtilir. Bu dağılış harita üzerinde gösterilir. Haritaya bakıldığı zaman Türkiye'deki tarım alanlarının nerelerde bulunduğu, ne kadar yüzölçümü kapladığı hakkındaki bilgiler anlaşılabilir. Dağılışın belirtilmesi gereken başka bir özelliği ise dikey dağılıştır. Bu Özellik, eşyükselti eğrilerinin bulunmadığı, haritalarda gösterilemez. Eğer bir coğrafî bilginin yatay dağılışı yanında dikey dağılışının da gösterilmesi isteniyorsa, uygun aralıklarla eşyükselti eğrilerinin çizilmesi gerekir. Coğrafya araştırmalarında yatay dağılış kadar dikey dağılış da önemlidir. Örneğin Akdeniz, Ege denizi ve Karadeniz kıyı yörelerinde ormanlar hemen denizin kenarından başlar, Buna karşılık diğer bölgelerde orman alt sınırı çok daha yükseklerden (1000-1200 m.) başlamaktadır. Dağılışın üçüncü özelliği ise zamanda dağılıştır. Zamanda dağılışın gösterilebilmesi için veriler zaman bölümlerine (yıl, ay, gün gibi) ayrılarak ifade edilir. Zamanda dağılış genellikle grafiklerle ifade edilir.

 
2. İlgi ve Bağlılık Prensibi: Coğrafyanın konusu olan her olay veya olgu, başka bir olay veya olgu ile ilgilidir. Türkiye'de tarım alanlarının dağılışı ile alüvyal ovalar ve alçak platolar arasında yakın bir ilgi vardır. Çünkü Türkiye'deki tarımın önemli bir kısmı bu araziler üzerinde yapılmaktadır

Kültür bitkilerinin ekim alanlarıyla oradaki iklim özellikleri arasında yakın bir ilgi vardır Çünkü her bitkinin yetişip olgunlaşabilmesi, meyve verebilmesi için yıl içinde belirli devrelerde belirli ölçüde suya ve sıcaklığa ihtiyacı vardır. Bünyesinde bol miktarda su bulunduran muz meyvesi en hafif don olayından bile etkilenir. İşte bundan dolayı muz, kışları ılık geçen Akdeniz ikliminde yetişir. Yani muz ekim alanlarıyla kışları ılıman geçen İklim arasında yakın bir ilgi vardır

3. Nedensellik Prensibi: Her bilimde olduğu gibi coğrafyada da "neden" sorusu sık sık sorulur Bu sorunun cevabı mutlaka verilmelidir. Çünkü her şeyin bir nedeni vardır. Ülkemizdeki tarım alanları örneği ele alınarak nedensellik prensibi şöyle açıklanabilir: Ege Bölgesi'ndeki vadi tabanı düzlüklerinde ve çöküntü ovalarında pamuk tarımı önemli yer tutar. Buna karşılık Doğu Anadolu Bölgesi'nin vadi tabanlarında ve çöküntü ovalarında (Iğdır Ovası hariç) bu bitki yetişemez. Bunun nedeni, Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki yaz sıcaklıklarının bu bitkinin yetişmesi için yeterli olmamasıdır, Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetişen turunçgillerin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yetişememesinin nedeni de şöyle açıklanır; Turunçgil meyveleri bünyelerinde bol su bulundururlar. Onun için kış soğuklarında donarlar. Ayrıca turunçgil ağaçları da şiddetli karasal iklimin kış soğuklarına karşı dayanıklı değildir.

Coğrafyanın yukarıda belirtilen dağılış, nedensellik, ilgi ve bağlılık prensipleri, sadece coğrafyanın kullandığı (patenti coğrafyaya ait olan) prensipler değildir. Günümüzde bütün bilimler birbiriyle içice girmiş durumdadır. Büyük projeler çeşitli alanlara mensup kişilerden oluşan araştırmacılar grubu tarafından yürütülmektedir. Onun için günümüzde nedensellik prensibinin sadece coğrafyaya ait olduğunu söylemek bilimsel düşünceye aykırıdır, Böyle bir iddia ancak günümüz dünyasında bilimsel düşünceyi iyi kavrayamamanın bir ürünü olabilir. Hiç bir bilim düşünülemez ki "neden" sorusunun cevabını bulmaya çalışmasın. Onun için nedensellik prensibi sadece coğrafyaya özgü bir prensip değildir. Bütün bilimlere aittir. Dağılış prensibi de yine birçok bilim tarafından kullanılır. Toprak haritasını yapmayan yani toprakların dağılışını göstermeyen bir toprak bilimi düşünülemez. Aynı durum jeoloji ve diğer pek çok bilim için de geçerlidir. Bu nedenle prensipler dikkate alındığında, coğrafyanın diğer bilimlerden farkı, yukarıda belirtilen prensiplerin sadece kendisine ait olması değil, bu üç prensibi birlikte kullanmasıdır. 
Kaynak Resim: http://www.montrealgazette.com/7482440.bin
Kaynak Resim 2 : http://www.utepprintstore.com/world-map-wallpaper-for-anyone-who-loves-geography/world-map-wallpaper-3d/
Kaynak: http://www.turkcebilgi.org/bilim/cografya/cografyanin-prensipleri-32378.html

International Migration


Mukaddime’nin Coğrafi Kaynakları